قَالَ مَا خَطْبُكُنَّ اِذْ رَاوَدْتُنَّ يُوسُفَ عَنْ نَفْسِه۪ۜ قُلْنَ حَاشَ لِلّٰهِ مَا عَلِمْنَا عَلَيْهِ مِنْ سُٓوءٍۜ قَالَتِ امْرَاَتُ الْعَز۪يزِ الْـٰٔنَ حَصْحَصَ الْحَقُّۘ اَنَا۬ رَاوَدْتُهُ عَنْ نَفْسِه۪ وَاِنَّهُ لَمِنَ الصَّادِق۪ينَ
[ Kâle mâ hatbukunne iz râved-tunne Yûsufe ‘an nefsihi kulne hâşe lillâhi mâ ‘a’limnâ ‘a’leyhi min sû-in kâletimraetul ’a’zîzil â-ne hashasal hakku e-nâ râved-tuhu ‘an nefsihi ve innehu lemines sâdikîne. ]
{ Kral dedi ki; ‘Yusuf’un nefsinden isteklendiğinizde zorunuz neydi?’ Kadınlar; ‘Haşa! Allah için, O’ndan gelen kötülük bilmeyiz’ dediler. Azizin kadını da; ‘Şimdi, hak yerini buldu, ben O’nun nefsinden isteklendim ve şüphesiz O, doğru söyleyenlerdendir’ dedi. }
Devam